Samandağ ilçesinde yeniden faaliyete başlayan Orontes Kitabevi Eğitimci Yazar Bülent Can’ı ağırladı. Son kitabı ÇÖLÜN ASİ GELİNİ ülke genelinde ses getiren Bülent Can, kitapseverlerle ve dostlarıyla buluşup hem güzel bir söyleşi yaptı hem de kitaplarını imzaladı.
Söyleşiye, SMMM Odası Samandağ Temsilcisi Gül Oruç, Araştırmaacı Gazeteci Yazar İsmail Zubari, Şair, Yazar Nuri Sağaltıcı, Ayhan Kara Vakfı Başkanı ve İş İnsanı Ayhan Kara, Samandağspor Kulüp Başkanı Yusuf Yatkın, Akdeniz Kültür Dayanışma Yönetim Kurulu üyeleri, Sözümüz Var Meclisi Üyeleri ve çok sayıda kitapsever katıldı.
Söyleşide Can; “Merhaba dostlar hem yağmurlu hem de tatil olduğu böyle bir günde bizi yalnız bırakmayan, kitabın ve üretmenin değerini bilen siz kıymetli dostlarımızı en içten duygularımla selamlıyorum, teşekkürlerimi arz ediyorum, hoş geldiniz. Ve elbette bu güzel mekânda, kitaplar arasında bizi bir araya getiren Orontes Kitabevi kurucuları Pelin ve Mevlüd Oruç dostlarıma huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Kısa bir süre önce yeniden aramıza katılan Orontes Kitabevinin ilçemiz adına büyük bir şans olacağını düşünüyor, ilçede var olan bir eksikliği gidereceğine, sıradan bir Kitabevinin ötesinde belli periyotlarla farklı yazarları bizlerle buluşturup Kültür ve Edebiyat Merkezi haline geleceğine inanıyorum. Bunu da iyi bir okur ve yazar olarak çok ama çok önemsiyorum. Nedenine gelince...
Çoğu zaman içinde bulunduğumuz politik, kültürel, sosyal, ekonomik duruma isyan eder, toplum olarak doğru seçimler yapamadığımızdan dem vururuz. Hatta işi bir adım öteye götürür Aziz Nesin'e rahmet okuyarak onun ne kadar haklı olduğunu söyleriz. Oysa gözden şunu kaçırıyoruz fikrimce. Saçımıza, bedenimize, midemize, dış görünüşümüze gösterdiğimiz özeni beynimize göstermiyoruz. Hepimizin bildiği gibi beynin en büyük gıdası kitaptır ve maalesef ki beynimizi bu gıdadan uzak tutuyoruz. Ne yöneticimiz okuyor ne seçmenimiz.
Ne öğrencimiz okuyor ne meslek erbaplarımız. Üniversite mezunlarımız bile öğrencilik yıllarında okuduklarıyla kalıyor çoğu zaman. Nasıl ki kolay yoldan zengin olma uğraşı veren bir topluma dönüştüysek kolay yoldan bilgiye ulaşmayı, hatta çoğu zaman bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayı tercih ediyoruz. Ki bilgiden yoksun bir fikrin kıymeti harbiyesi yok. Bunları kulaktan dolma, ezber bilgilerle dile getirdiğimi sanmayın sakın. Geçenlerde çok ciddi bir araştırmanın raporu yayınlandı. Yapılan araştırmaya göre, ülkemizde kitap okuma oranı binde birdir. Kulağa çok masumane gelebilir bu oran. Bunu 80 milyonluk nüfusa vurduğumuzda, kitap okuyan kişi sayısının 80 bin olduğunu, buna karşın 79 milyon 920 bin kişinin okumadığını görüyoruz.
Bu, gerçek manada korkunç bir rakam… Ve maalesef ki bu okumayan insanlar şekillendiriyor dünyamızı. Bunlar belirliyor geleceğimizi. Ne diyelim buna da şükür diyecektim ki alt satırda okumaya ayrılan zamanı gördüm. Ve işte o anda gerçekten de hissettiğim tek şey çırılçıplak bir utanma oldu. Okumaya ayrılan sürenin ortalaması ne kadar biliyor musunuz? Günde sadece ve sadece bir dakikadır. Evet evet, yanlış duymadınız günde sadece ve sadece bir dakika... Buna karşın eskilerin aptal kutusu dedikleri televizyona 5 saat, İnternete ise 3 saat zaman ayrılmaktadır. Bu durumda beynimizi nasıl ve ne kadar geliştirebiliriz? Okumayan bir toplum dünyayı nasıl algılayabilir, nasıl doğru kararlar verebilir? Nasıl doğru davranabilir? Nasıl haksızlıklara başkaldırabilir? Nasıl doğru yaşayabilir? Nasıl doğru seçimlerde bulunabilir?
Bu tabloyu görünce önce bir öğretmen olarak kendime kızdım. Sonra bunun nedenleri üzerinde biraz daha kafa yorduğumda bunun olması gereken bir sonuç olduğuna karar verdim. Neden mi? Biz ki hayatımızda kitaba yer ayırmamız gerektiğini, tıpkı beslenme veya temizliğe zaman ayırdığımız gibi ona özel bir zaman ayırmamız gerektiğini unutmuş; okumayı boş zamanlarda yapılacak bir etkinlik olarak görmüşüz. Ki kendimi bildim bileli “Boş zamanlarınızda ne yaparsınız,” sorusuna “ kitap okurum” diyenlere kızmışımdır. Zira okumak boş zamanlarda yapılacak bir iş değil, ona özel zaman ayrılması gereken ve her gün yapılması gereken bir etkinliktir. Yetmedi, okumayı ceza olarak veren belki de dünyada tek ülkeyiz. Dünyanın en soylu ve insanı insanlaştıran en önemli edimi olan okumayı ceza gören bir toplumun okumaktan ve hatta okuyanlardan nefret etmesi normal değil mi? Kitaptan uzak duran bir toplumun her geçen gün biraz daha geri gitmesi normal değil mi? Geçenlerde başka bir yerde yazarlık üzerinde bir söyleşimiz oldu.
Söyleşiye hazırlanırken, yine bu rapora vurgu yapmak için zamanın birinde bir mahkemenin bir sanığa okuma cezası verdiğini okuduğumu hatırlamıştım. Münferit olduğuna inandığım bu kararı arama motorunda aradığımda tek kelimeyle şoke oldum. Meğerki Münferit değil, sistematikmiş bu. Böyle verilmiş yüzlerce karar varmış ülkemizde. Hatta 2019 yılında ünlü televizyoncu yazar Uğur Dündar da bu cezadan nasiplenmiş. Şimdi okumanın ceza olarak beyinlerde kazıldığı bir toplum gelişir mi? İşte tam da bunun için Orontes gibi kitabevlerinin Kültür ve Edebiyat merkezlerine dönüşür, yazarlarla okurları bir araya getirirlerse bu bakış açısının değişmesine bir nebze de olsa katkı sunmuş olacaklarına inanıyorum.
Yorum Yazın